EVRİLEN YALNIZ İNSANIN ANALİZİ (İnceleme / Analiz)
Çocukluktan
çıkıpta gençliğe adım attığım zamandan beri oynadığım bir oyundur, insanı
izlemek. Bir gözcü misali hayatları gözlemek. Doğru tanım bu olmalıydı. Ben bir
gözcüydüm.
Bazen
bir parkın bankına kurulup bazen de işlek bir çarşıya bakan merdivenlere
ilişerek. Yolda yürürken karşımdan gelenleri izleme çabasıyla yolumdan sapmaktı
kimi zaman. Otobüste, vapurda, metroda ve hatta tramvayda, kulağımda düşünmeye
ve analiz etmeye teşvik eden notalarım eşliğinde izledim durdum insanı.
Duygudan
duyguya sıçramak olarak tarif edebileceğim deneyimlerdi bunlar. Doğamın
gereğiydi izlemek. Arabayı kullanmayı bile izleyerek öğrenmiştim. İlk defa
direksiyonun başına oturuşumda yanımdaki onca yıllık şoför dahi anlamadı ilk
sürüşüm olduğunu. Bu dünyadan olmadığını düşündüğüm bir eylem. Vazgeçilmez bir
alışkanlık.
Sıklıkla
birçok hayata tanıklık ettiğimi düşünürüm. Anlık hissiyatlar bütünüdürler. Görüş
alanınıza girmeleri ile çıkmalarına kadar ki sürede oluşan etkileşimler.
İzlerken duyarsınız da çoğu kez. İnsanın önceliklerini, dertlerini, sorunlarını,
mutluluklarını, huzursuzluklarını, amaç ve amaçsızlıklarını, doğru ve
yanlışlarını, keşkelerini.. Gözlem ile duyumu entegre ederek yapmışımdır
analizlerimi. Bireyin ve toplumun.
Geriye
doğru baktığımda onlarca akıma da tanıklık ve gözcülük ettim. Teknoloji resmen
alıp başını gitmiş. Walkman ile başlamış seyyar müzik keyfi. Sonrasında CD
çalarlar çıkmış. MP3 çalar, iPod derken telefonların geniş belleklerinden ya da
cebimize giren dünya olan internetten dinlenir olmuş müzik. Teknoloji
gelişirken dinlenen müzikler bir o kadar gerilemiş. Kalitesizleşmiş. Duygu
barındırmaz olmuş, şimdiki insan misali.
Moda
akımları tam bir akıl karışıklığı yaratmış. Önceleri aşırı bol giyinmeyi teşvik
edenler şimdilerde adım atamayacak darlıkta giyinmeyi özendirir olmuşlar.
Siyasi ve politik bakış açıları ve bunlarda yaşanan değişimler, iş yaşamı,
sosyal hayat, yaşam ve insan kalitesi tanınmayacak halde değişimler göstermiş.
Kimi yukarı ivme yapsa da birçoğu dibe pike yapar olmuş. İnsan kalite endeksi,
hedefsizlik ve amaçsızlık yüzünden dibe batmış. Şan, şöhret, nam, para, güç
olunca insanın yolu insanlığından eser kalmaz olmuş. Din oyuncak olmuş. Siyaset
ve politika şarlatan dolmuş.
Geçmişte
bir sinema filmini, tiyatro oyununu, yeni çıkan kitabı ya da makaleleri
tartışanlar gitmiş yerlerine diziler için ağlayanlar, evlilik programlarına bel
bağlayanlar, ne idüğü belirsiz yarışma programlarındaki yapay kahramanlar için
kavga edenler, çıkar, güç ve para uğruna her şeyi yapabilecekler gelmiş.
Sinemaya gidenlerin yerlerini filmleri “download” edip, ellerindeki küçücük
ekranlardan izlemeye çalışanlar almış. Tiyatro salonları dolmadığından
kapanırken, her yer bar olmuş, millet kendini alkole adamış. Arkadaş sohbetleri
yerini sanal ortamlarda yüz kırk karaktere bırakmış. Yaşanmadan yaşanmış gibi çekilen
fotoğraflar paylaşım platformlarını doldurur olmuş. Ve insanın yüzünde yapay ve
sahte koca gülücükler oturmuş.
Sözüm ona
cebimize dünyayı getiren internete öylesine gömülmüşüz ki yalnızlığımızda
kaybolduğumuzun farkında değiliz. Sanalı gerçek sanarak, kendimizi kalabalıklar
içinde yaşar zanneder olmuşuz. Halbuki kafasını o küçük ekrandan kaldırsa insan,
etrafına bir baksa, robotlaşan hayatından ne kadar memnun olup olmadığını
görebileceğiz. İnsan gerçekle yüzleşmeye hazır değil. Yüzleşme günü geldiğinde
umalım ki her şey için çok geç olmasın. Sağlıcakla, gerçekle kalın. Sanal olan
ile değil…
ESER ÖZÇARKÇI
STOCKHOLM SYNDROME